Tasavvufun temel prensiplerinden biri dünya yaşamına ahiret hayatı kadar değer vermemektir. Züht kelimesi tasavvufta “dünyevi şeylere rağbet etmeyip perhizkâr olmak ve daima takvaya yapışarak ibadette bulunmak” anlamında kullanılır. Mutlak hakikati arayan kişi öncelikle içinde olduğu dünyanın yalan olduğunu fark eder. Bu dünya gelip geçicidir ve bu idrakten sonra değerini yitirir. Ardından kişi “asıl yurdunun neresi olduğunu anlar, dünyada bir gurbet yaşamı sürdüğünü kavrar. Mutluluğu da bu bilgidedir.”
Mabel Matiz’in güftelerinde yapılan içerik analizi sonucunda züht kodu kullanım sıklığı %3 olarak belirlenmiştir. Sanatçının güftelerinde bu kavram daha çok dünyanın geçiciliği, yalan oluşu şeklinde işlenir. Sanatçı dünyanın kişiye sunduğu yapaylığı ve sınırları eleştirmektedir.


Bu dünyanın geçici olduğu ve kişinin gurbette olduğu fikri Serap Demirağ’ın resimlerinde ney figürü ile simgelenir. Taş’a (2010) göre “Ney benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcının üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan bir imgeye dönüşmüştür. Onun resimlerinde “ney” delik deşik olmuş sinesinden çıkan feryat ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur.”
Görseldeki resminde de ney figürünün ön planda oluşu dikkat çeker ve neyin üzerindeki cam bardaklar da ifade edildiği gibi sanatçının cam imgesi doğrultusunda yorumlanarak Allah dostunun kalbi ile özdeşleşir.

Serap Demirağ, Işık… ve Ateş… ve SEMA (1995-2000)

