DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI’NIN POSTMODERNİST İZLERİ

Mabel Matiz

Asıl adı Fatih Karaca olan Mabel Matiz, müzik kariyerine 2011 yılında çıkardığı kendi adını taşıyan ilk albümüyle adım atmış besteci ve söz yazarıdır. Dördüncü stüdyo albümü olan Maya, 20 Haziran 2018 tarihinde yayımlanmıştır. Bütün şarkılar ve besteleri Mabel Matiz’in kendisine aittir. Fatih ise, Mabel Matiz’in, 21 Temmuz 2023 tarihinde yayımladığı 25 şarkıdan oluşan beşinci albümüdür. Birbirinde farklı duygularla güftelerini kaleme alan sanatçının projemizde Maya ve Fatih adlı son iki albümünde yer alan şarkıların üzerine yaptığımız içerik analiziyle güftelerinde yer alan tasavvufi izler ortaya koymak amaçlanmıştır.

Serap Demirağ

1951 yılında Kırklareli’de doğan Serap Demirağ, 1971 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nü bitirmiş,1988 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Lisans Eğitimi yapmıştır. İleriki yıllarda resim ve şiir kitapları da yayımlayan sanatçının kırk üç kişisel, dört yüzden fazla karma sergisi, yurt içinden ve yurt dışından almış olduğu çeşitli ödülleri bulunmaktadır. Sanatçının yapıtları düşsel fantezilerin değişik, özel, kendine özgü niteliklerini taşır. “Beynim ne kadar çok beslenirse, resimlerim de o kadar besleniyor” diyen sanatçının tasavvufi izler taşıyan pek çok resminden, seçtiğimiz tasavvufi kavramları yansıtan örnekler projemizde yer almaktadır.

Matrix Filmi

1999 yapımı bir bilimkurgu aksiyon filmi olan The Matrix, Wachowski kardeşler tarafından yazılmış ve yönetilmiştir. Matrix film serisinin ilk bölümü olan filmde Keanu Reeves, Laurence Fishburne, Carrie-Anne Moss, Hugo Weaving başrolleri paylaşmaktadır. Filmde, insanların gerçek bedenlerinin kablolarla bir ana bilgisayara bağlandığını ve zihnimizin de bilgisayar simülasyonunda üretilen imgeleri izledikleri anlatılır. İstenmeyen distopik bir geleceği tasvir eden filmde, yapay zekanın insanlığı yok ettiği fikri, platonun mağara alegorisi, hakikat algısının sorgulanması ve projemizin temel konusu olan tasavvufi izler bulmak mümkündür.

İzmir Buca Mehmet Akif Ersoy Sosyal Bilimler Lisesi 10. Sınıf öğrencilerinden Ege Efe Yasemin, 11. sınıf öğrencilerinden Burcu Kaftan tarafından okulumuz Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni İpek Altıok’un danışmanlığında 56. TÜBİTAK 2204-A Lise Araştırma Projeleri kapsamında “Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatı’nın Postmodernist İzleri” adıyla yapılan bu çalışma, Türk dili ve edebiyatı dersinde Dini-Tasavvufi Türk şiiri incelenirken “Tasavvuf günümüzde hâlâ yaşıyor mu?” sorusundan hareketle gelişim göstermiştir.

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Türk dili ve edebiyatının günümüze göre yapılan tasnifinde İslamî Dönem Türk Edebiyatı döneminin bir evresi olarak kabul görmektedir. Bu edebiyatın Orta Asya’da kurucusu, ilk ve en önemli şahsiyeti 12. Yüzyılda Türkistan’da yaşamış olan Hoca Ahmet Yesevi’dir. Yesevi, “hikmet” adını verdiği şiirleriyle sade bir dil kullanarak Türklerin iç dünyalarına etki etmiştir. Yunus Emre ise, 13. yüzyılda bu edebiyatı Anadolu’da tanıtmış ve sevdirmiş bir şairdir ve zamanla  Anadolu’da pek çok mutasavvıf yetişmiş ve pek çok eser verilmiştir.13. Yüzyılda Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş Veli Bu yüzyıldan sonra 14. yüzyılda Kaygusuz Abdal, 15. yüzyılda Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumi, 16. yüzyılda Pir Sultan Abdal, 17. yüzyılda Niyazi-i Mısrî, Aziz Mahmut Hüdayî, 18. Yüzyılda Bursalı İsmail Hakkı, 19. Yüzyılda Seyranî gibi çok sayıda sanatçı bu edebiyata ait nazım biçimleri olan ilahi, nefes, devriye, şathiye, nutuk türlerinde eserler yazmışlardır.

Türk sofîlerine göre tasavvuf, dünyevi zevkleri bir tarafa bırakıp kalbi Allah’a bağlayarak onun rızasını kazanmak; ruhu, bunalımlardan ve dünyevi meşgalelerden alıkoymak, kalbe yalnız Allah sevgisini koymaktır. Tanzimat ile modern edebiyata geçiş başladığında Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın etkisi ve ürünleri gitgide azalsa da Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, İsmet Özel gibi pek çok isim şiirlerinde bu zengin kaynaktan yararlanmıştır.

1960 sonrasında modernizm sonrası anlamına gelen postmodernizm akımı, sanatın pek çok alanında etkili olmuştur. Modernizm ve postmodernizmde geleneksel olanı yeni olana yerleştirme, eski anlatılardan günümüz eserlerinde faydalanma, tür ayrımını ortan kaldırma, somut gerçeklik ile soyut gerçekliğin iç içe verilmesi, bütünlük yerine parçalanmışlığın vurgusu, topluluğa ait olma yerine bireyselliğin tercihi ve gerçeklik yerine kurmacanın önemsenmesi söz konusudur.

Projemizde Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın postmodernist izlerini ararken bu büyük kültürel mirasın bugün sanatta ne şekilde yaşadığı araştırılmıştır. Bu bağlamda projenin merkezine müzik alanından Mabel Matiz’in seçilmesi tesadüfi değildir. Postmodernizmin temel kavramlarından olan metinlerarasılık sanatçının güftelerinde sıkça başvurduğu tekniklerden biri olmuştur. Örneğin sanatçının Uçkun adlı güftesinde geçen “Ne yarandım ne yerindim / Gariptim aşka büründüm” dizeleri ile Yunus Emre’nin “Ete kemiğe büründüm/ Yunus diye göründüm” dizeleri arasındaki benzerlik dikkat çeker.

Sevda çiçeği, ünlü mutasavvıf şair Yunus Emre’yle özdeşleşen bir kavramdır.  Tapduk Emre’nin dervişlerinden birer çiçek istemesi üzerine kırlara giden dervişler, en güzel çiçeği bulmak için uğraşır. Yunus Emre ise dergâha solmuş bir sarı çiçek ile dönmüştür çünkü diğer çiçeklerin Allah’ı zikrettiği için koparmaya kıyamadığını bu çiçeğin ise dile gelip koparılmak istediğini ve son nefesini bir dervişin elinde vermek istediğini söyleyerek onu getirdiğini belirtir. Bu kıssadan hareketle Yunus Emre’nin “Sordum Sarı Çiçeğe” ilahisinde geçen çiçek kavramının Toy şarkısında “Hallarım toy ama/Sevdadır çiçeğim/Açmadım ki daha/Kendimden geçeyim” dizelerinde işlendiği görülmektedir. Sanatçının bu dizelerde kendini Yunus Emre ile özdeştirdiği söylenebilir. Kamil insan olma yolunda henüz olgunlaşmamış olsa da içindeki sevda ile bu yola baş koymaktadır.

Mabel Matiz’in Düldül adlı şarkısında geçen “Yandı cihan bak, bestesi mahur da /Mecnunum, sırra erdim o uğurda /Gel de gör beni, canım, aşk neyledi / Taştım bendimden, yâr, çare zuhurda” sözlerinde Yunus Emre’nin “Gel gör beni aşk neyledi” adlı ilahisinin etkisi görülmektedir. Bunun dışında sanatçı burada yine postmodernizm bir parçası olarak eski anlatılardan yararlanma yoluna gider ve telmih sanatı yaparak kültürümüzde önemli yer tutan Leyla ile Mecnun hikayesini hatırlatır.

Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleriyle özetleyen Mevlana’nın Mabel Matiz üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Sanatçı, “Yıldızların Peşinde” şarkısında “Yandım yanabildiğimce pişmek kolay değildi” diyerek adeta ona cevap vermektedir.