Dini-Tasavvufi Türk edebiyatının en temel konusu, Allah’a aşk ile ulaşabilmektir. Bu çerçevede iki türlü aşktan bahsedilir: Mecazi (beşerî) ve hakiki (ilahi) aşk. “Mecazi aşk, geçici suretlerden birini sevmektir ve ilahi aşka götüren bir köprü olmak şartıyla hoş karşılanmıştır. Hakiki aşk ise mutlak varlığı yani Allah’ı sevmektir. Hak’tan başka her şeyden geçmektir. Hakiki aşka eren kendinden geçmiş, fenafillaha ermiştir.” Maxquda programı ile yapılan içerik analiz sonucu Mabel Matiz’in son iki albümünden tasavvufi içerikli seçilen 20 şarkı üzerinde yapılan kodlama ve kategorileştirme sonucunda en fazla işlenen temanın %35,1 oranla aşk olduğu tespit edilmiştir.


Divan edebiyatında aşkı anlatmak için kullanılan bir diğer mazmun “gül ile bülbül” dür. “Gül maşuk ise bülbül âşıktır, gül Allah ise bülbül kuldur.”. Bülbül, güle aşıktır. Fakat dikenlerinden ona yaklaşamamaktadır ve bu ayrılık hali onda aşk acısını doğurur. Bu durum Mabel Matiz’in Mendilimde Kırmızım Var güftesinde geçen “Mendilimde pare sümbül / Küstü can, ağladı bülbül /Kim dayansın yârdan ayrı? Bülbülün çaresi güldür” dizelerinde işlenmiştir.

Güftenin tamamı düşünüldüğünde metinde beşerî aşktan ilahi aşka geçiş yaşanmaktadır. Şarkıya çekilen klip de bu yorumu desteklemektedir. Mendilimde Kırmızım Var klibi tasavvufi etkisi dışında postmodern izler taşıması bakımından da önemlidir:


Bu dağın sıradan bir dağ olmayıp Hz. İbrahim ve Nemrut kıssasına atıfta bulunulabilecek Nemrut dağı olması postmodernizmin özelliğidir. Çünkü postmodern anlatılar metinler arasılık bağlamında geçmiş anlatılardan yararlanır ve atıflarda bulunur. Mabel Matiz’in kulağında bulunan küpe ve burnundaki hızma ile kendisine çizilen portreyle postmodern bir derviş tipi oluşturulduğunu gösterir.

Şarkıcının “Aşkım Gülüm” güftesi de tasavvufi ögeler içermektedir. “Ben canımdan sürgün yedim / Yıllar yılı gülmez gönül” dizeleri tasavvufta dünyanın sürgün yeri olma fikrini yansıtır. Tasavvufta Allah’tan ayrılan varlık, dünyada ondan ayrı kaldığı için gurbettedir. Canından sürgün yemiş kişi, dünyada kaldığı sürece tam olarak mutlu olamayacaktır çünkü gerçek sevgiliden ayrıdır. Burada aklımıza Mevlana’nın ölüm gününü “şeb-i aruz” olarak yani “düğün gecesi” olarak nitelendirmesi gelir. Gerçek sevgiliden ayrı kalan salik, öldüğü gün dünyadaki sürgünü sona erecek ve özüne kavuşacaktır.
Matiz, aynı güftede “Geçerim hayat çölünden / Buna kendinden sürgün denir” dizeleriyle sürgün kavramına dikkat çekmeye devam ederken bir yandan tasavvufi içeriğe çöl kavramını da ekler. Pek çok tasavvufi temalı görsel ve içerikte kullanılan çöl, sanatçının şarkılarında geçen bir kavram olmakla birlikte tasavvufi içeriği yoğun olarak işlediği Toy klibinde mekân olarak da tercih edilmiştir. Klibi göstergebilimsel analizini yapan Altay (2024), “Sonsuzluğun sembolü olan çölde kefen benzeri tek çeşit kıyafet giymiş olan kişilerin ölüp ardından tekrardan dirilme görüntüleri, insanoğlunun arafta kalışının başlangıcı olarak yorumlanmaktadır. Dini inanca göre herhangi bir tarafta konumlandırılamayan durumlar için kullanılan ‘araf’ kelimesi tasavvufi anlatıda ‘hiçlik’ mertebesine tekabül etmektedir.” diyerek çöl ile hiçlik kavramları arasında bağlantı kurar.



Sanatçının tasavvufi aşk temasının yoğun olarak işlendiği bir diğer güftesi modern ilahi havasıyla oluşturulan Enderun’da Aşk adlı parçasıdır. DJ Artz iş birliği ile oluşturulan şarkı sanatçı tarafından “Bireysel aşktan ilahi aşka”notuyla paylaşılması da bizi bu fikre rahatlıkla götürmektedir:

Matiz, Öküz adlı güftesinde de benzer şekilde eski halk anlatılarından yararlanıp güftesine tasavvufi bir mahiyet kazandırmıştır. Şarkıda geçen “Taşırım yüküm nişandır /Taşırım tören gibi / Aşığım şu aslıma/ Aşığım Kerem gibi” dizelerinde “aslıma” kelimesi ile tevriye sanatı yapmıştır. Tevriye sanatı bir kelimenin iki anlamını da kullanılarak oluşturulur. “Aslım” kelimesi ile hem “asıl, öz” kelimesini hem de Kerem ile Aslı hikayesine telmih yaparak özel ad olarak “Aslı” kelimesini kullanmıştır. Her iki durumda da kelime ve kastedilen anlam tasavvufi içeriktedir. İlk anlamda kelime “öz” olarak düşünüldüğünde vahdetivücut felsefesine uygun olarak kişinin yaratıcıdan ayrı olmaması özüyle bir ve ona âşık olması anlamındadır. Diğer taraftan Aslı ile Kerem hikayesine atıf yapılmaktadır ki söz konusu halk hikayesi de tasavvufi izler taşır. Hikâyede “Kerem, Aslı’ya âşık olmakla Mansur misali dara düşer. Mansur ünlü bir sûfîdir. Hallac-ı Mansur olarak bilinir. Tasavvuf yolunda ilerleyince fenafillaha ulaşır, Enel-Hak (Ben Hakkım) der. Bağdat’ın meşhur simaları tarafından hapse atılır. 8 yıl hapiste kalır. Halifenin tasdikiyle darağacına çekilir.” Görüldüğü gibi Matiz, metinler arasılık tekniğine uygun olarak söz konusu dizlerde eski kültürümüze ait ürün ve kişileri güftesinde yer vererek sanatının kalitesini arttırmış ve tasavvufi anlayışın günümüzde sanatta hala yaşadığını başarılı bir şekilde ortaya koymuştur. Spotify uygulamasında Düldül’ün dinlenme oranı 16 Aralık 2024 tarihi itibarıyla 47.745.306, Fırtınadayım’ın 126.778.670 oluşu bize bunu kanıtlar.
Resimlerinde sürrealist izler görülen Serap Demirağ’ın eserlerinde kullandığı nesneler ardında belirli kavramları temsil eder. Dolayısıyla sanatçı, aşk temasını da çalışmalarında açıkça resmetmek yerine imgeler yoluyla sezdirmiştir. Kılıç (2005), çalışmasında sanatçının resimlerinde “elmanın” ilk evrensel aşkı temsil ettiğini belirtir.

Serap Demirağ, Tuval Üzerine Karışık Teknik 200×160 cm
Kılıç (2005), sanatçının 1998 yılında “Ve Işık ve Ateş ve Mutluluk” adıyla oluşturduğu galerisinde yer alan resimlerde, sanki şiddetli bir enerji patlamış ve yeryüzündeki bütün mutsuzluk, yanlışlık ve kötülüklerden arınarak köpük köpük, ışık ışık, maviden yeşile dönüşmüş gökyüzüne ulaşarak Tanrısal sevgi ve mutluluğa ulaşıldığını belirtir ve ekler: “Bütün olup biteni sanatçı biri küçük biri büyük göz toplarından mutluluk içerisinde seyretmektedir. Bu mutluluğunun sonsuzluğunu ve derinliğini göz bebeğinden başlayıp uzayın derinliklerinde kaybolan ince şerit ifade etmektedir.

Serap Demirağ, “Mutluluk”1998 Tuval Üzerine Karışık Teknik 140×190 cm
Kalp, tasavvufta “Marifet ve irfan denilen tasavvufi bilginin kaynağı, keşf ve ilham mahalli; tecelli aynası ilahi isim ve sıfatların en mükemmel şekilde tecelli ettiği yer” olarak tanımlanır. Bu kavramın aşk kategorisinin alt kodu olarak seçilmesinin sebebi, tasavvuf ehlinin gönlünün Allah aşkı ile dolu olmasıdır. Tasavvufta var olan genel düşünceye göre insan-ı kâmilin, ehl-i dil olan kişinin gönlü Hakk’ın evi sayılır ve kutsal bir mekândır.
Mabel Matiz’in güftelerinde de tasavvufi bir kavram olan basiret içerisinde değerlendirebileceğimiz “gönül, gönül gözü, kalp ve görmek ya da görememek” kelimeleri sıklıkla geçer.

Kelime Sıklığı Tablosu
Maxquda programı ile yapılan içerik analizi sonucunda sanatçının son iki albümündeki şarkılarındaki kelime sıklığı en yüksek olan üçüncü kelime “gönül”dür. “Basiret” adıyla yapılan kodlamada ise bu kategorinin frekansı 14’tür.


Serap Demirağ, “Tasavvuf terminolojisinde cam, Allah dostunun kalbi için kullanılır. Tanrı âşığının kalbidir. Şeffaflıktır”. ‘Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol’ beytinin görsel sunumu gibi gelir bana. Bu nedenle cam resimlerimde yer alır.” diyerek cam imgesine yüklediği anlamı aktarır. Bu açıklamadan yola çıkarak cam ile Tanrı aşığının kalbi arasında bağ kurulabilir: Bu bağlamda görselde cam bir bardaktan çıkan dumanlar, Mevlana’nın “Aşığın gönlü her daim âşk ateşiyle yanar ve onun gönlünde maşukundan gayrı kimseye yer yoktur.” sözünü hatırlatır niteliktedir.

Serap Demirağ, “Öz”, 1977-1980