Devir Nazariyesi

Devir nazariyesi varlıkların mutlak yaratıcıdan gelip yine ona dönüşünü açıklamak için kullanılan bir kavramdır. Devir nazariyesine göre “maddi âleme yani dünyaya düşen varlık, ilk önce cemad, sonra nebat, daha sonra hayvan ve insan şeklinde tecelli ve nihayet insan-ı kâmil haline gelince Hakk’a vasıl olur. Varlığın maddi âleme inişine kavs-ı nüzul, sonra yeniden o makama dönüşüne kavs-i uruc adı verilir.” Söz konusu aşamaların oluşturduğu seyir çizgisi bir daire şeklinde olduğu düşünüldüğü için bu adı almıştır.

Köprülü’ye (1976) göre “tasavvuf felsefesinde sudûr ve tecellî nazariyesinden insan-ı kâmil telâkkisi doğduğu gibi, bir de onunla alâkalı olarak devir telâkkisi doğmuştur ki, tasavvufî edebiyatta pek meşhur olan devriyeler, işte bunun neticesidir.” Dini-tasavvufi Türk Edebiyatı’nda devir nazariyesi devriye adı verilen şiirler vasıtasıyla iletilse de Mabel Matiz’de bu anlayış daha çok varlıkların yaratılış sırasına ve yükselişte insanın manevi anlamda üstlendiği sorumluluğa dikkat çekme şeklinde tezahür etmiştir.

Mabel Matiz’in “Aferin” adlı şarkısında geçen “Halleniyorsun deryaya, yerin yok bir damlaya / Anlamıyorsun niye geldi bu hayvan bu dünyaya” dizelerinde sanatçı insana, yaradılışla ilgili tefekkürü ve dünyada hayvan mertebesinden insan mertebesine geçmesi için yaradılışın özünü kavramaya çalışmasını tavsiye eder.

Sanatçının Toy güftesinde geçen “Ol dedi, Ol dedi, Ol dedi Allah / Olmanın yükü başta / Ölmedim, ölmedim, ölmedim vallah” dizelerinde devir nazariyesindeki varlıkların sıralanmasında en üstte olan insanın “eşref-i mahlukat” olarak nitelendirilmesi bununla beraber ona yüklenen sorumluluk vurgulanmaktadır. İnsana diğer canlılardan farklı olarak akıl, irade, muhakeme gibi özellikler verilmiş ve bunların doğru yolda kullanması beklenmiştir. Kişi nefsini terbiye ederek aşk ve akıl ile insan-ı kâmil olma yolunda ilerlemelidir.

Tasavvufi anlamın yoğun işlendiği Mendilimde Kırmızım Var güftesinin bilhassa klibi devir nazariyesi ve vahdetivücut anlayışını yansıtır. Dervişlerin zikriyle başlayan ve biten klip Tanrı’ya yönelmeyle başlayan ve yine Tanrı’ya yönelmeyle biten bir yaşamı, devriye anlayışını yansıtmaktadır Klibin sonu devir nazariyesini yansıtması bakımından manidardır. Klip boyunca yüzü kapalı olan ulağın klibin sonunda yüzünü açtığında derviş ile aynı kişi olması tasavvufi edebiyatın başlıca eserlerinden olan Mantıku’t Tayr’’ı hatırlatır ki bu yine postmodernist bir izdir. Feridüddin-i Attar’ın, Gazali’nin Risaletü’t Tayr adlı eserden yararlanarak yazdığı daha sonra Gülşehri’nin de Türkçeye tercüme ettiği eserde tasavvufi pek çok kavram temsili olarak aktarılır. Eserde padişahlarını aramaya giden binlerce kuşun pek çok merhaleyi geçtikten sonra otuz kuş kalması ve Kaf Dağı’nın ardında padişahları Simurg’un dergahını (otuz kuş) bulmaları anlatılır. Burada dergâh, ayna durumundadır yani Kaf Dağı’nda kuşlar yine kendilerini bulmuşlardır. Ayna teşbihi Mabel Matiz’in kullandığı bir imgedir. Devir Nazariyesi kapsamında düşünüldüğünde kuşlar, Simurg’ta yani Tanrı’da yok olmuşlar, kavs-ı uructa “fenafillah” makamına ulaşmışlardır. Aynı zamanda “Simurg metaforu, otuz kuşun bir kuşa dönüşme hâlidir. Hakikatin kesretten vahdete varma hali yani tevhiddir. Bu anlamda eser, vahdet-i vücut inancını da anlatmaktadır.” Yeniden klibe dönüldüğünde ulağın zorlu yolları aşarak sevgilinin mektubunu dervişe getirmesi ve ulağın yüzünü açtığında dervişle karşılıklı durarak aynı iki kişinin birbirine bakması, ayna benzetmesi ile yorumlanmaktadır.